
Bugün modernite, yani çağdaşlık, batının belirlediği koşullara uyum sağlamakla ölçülmektedir. Bu koşullar batının üstün sömürme gücü ve aşırı güç kullanabilme özelliği ile şekillenmiştir.“Gelişmiş” ya da “çağdaş” denilen toplumların üstün oldukları konu “güç kullanımı”dır. Diğer toplumlara şiddet uygulama ve kontrol edebilme güçleri sayesinde dünyanın kalan her yanını sömürmüşlerdir. Bugün dahi bu etkinlik devam etmekte ve dünyanın her yanına uygarlık, gelişmişlik, özgürlük götürülmektedir.
İnsanlık tarihinin “çağdaş” adlı bu son döneminde uygarlık, gelişmişlik safsatalarına daha çok boğulmuş durumdayız. Hiçbir gerçek varlığa isabet etmeyen “para” adlı varsayımlarla toplumların zenginliği ya da gelişmişliği ölçülmektedir. Üstelik bu, reel bazda değil istatistik oyunlarıyla yapılmaktadır. Kapitalist, çağdaş göz boyamacı sistem insanları zenginliklerine göre gelişmiş saymaktadır. Halbuki insan parasıyla ölçülemez. İnsanın varlığını para ile yaşadığı büyük bir modern yalandır.
Modern, muasır, çağdaş kavramları bugünkü anlamda sömüren kapitalizmin ve gelişmişliğin çıktığı zamanda çıkmıştır. Şöyle düşünelim: birtakım kişi ya da toplumların ulaştığı noktalara ulaşmak zorunda mıyız? Hayat farklılaşma, çeşitlenme, kendini oluşturma değil midir? Toplumları yarıştırmak ve tek kıstasa göre sınıflamak insanın en büyük özelliğine, farklılık ve kişiliğine aykırıdır. Batının uyguladığı yaşam tarzı zorlayıcı, diretici ve emredicidir. Herkesi ve her şeyi bencil bir noktaya odaklamaya ayarlıdır. Bu niteliğiyle hayatı kolaylaştıran edimler verdiği söylenebilir. Etrafımızdaki birçok modern ürün batının nitelikleriyle ortaya çıkmıştır.
Çevremizde gördüğümüz endüstriyel, gelişmiş ya da uygar ne varsa batı uygarlığıyla ilgilidir. Dolayısıyla sömürüyle alakalıdır. Her ürün işçi sınıfının, doğanın ve canlıların bazı amaçlar uğruna katledilmesi ile oluşturulmuştur. Bugün modern, çağdaş, gelişmiş her toplum hayatı sömürerek var olmuştur.
Gelişmiş dünyanın sanıldığı gibi “gelişmiş” olmadığını görmek mümkündür. En gelişmiş ülkeler dünyaya hak, hukuk, adalet konusunda ahkam kesiyorken; dünyanın birçok yerinde gelişmişlere kaynak yaratabilmek için ölen insanlar olduğunu hatırlamak gerekir. Milyonlarca insan susuzluktan dahi ölüyorken en fakir ülkelere silahla demokrasi götürme iyiliğinde bulunan gelişmişler ne kadar iyi niteliklere sahiptir? Dünya içinde bulunduğumuz yüz yıl bitmeden “gelişmiş”i ancak sorgulayacaktır.
Tüm uluslar gibi bireyler de kendilerinin uygarlık dedikleri şeyi gerçek uygarlık saymaya ne denli yatkınlar: öğrenimini bitirmek, tırnaklarını temiz tutmak, terziye, berbere gitmek, yurtdışına çıkıp gezmek; böylece tamamlanmış oluyor en uygar insan. Uluslara gelince; olabildiğince çok demir yolu, akademi, sanayi kuruluşları, savaş gemileri, kaleler, gazeteler, kitaplar, partiler, parlamentolar, böylece tamamlanmış oluyor en uygar ulus da. Bu nedenle, uluslar gibi yeter sayıda birey de uygarlıkla ilgileniyor, ama gerçek aydınlanmayla ilgilenmiyor. Bunlardan birincisi kolaydır, onaylanan bir şeydir. İkincisiyse büyük çabalar gerektirir, bu nedenle de büyük çoğunluk tarafından her zaman nefret ve düşmanlıkla karşılanır; çünkü uygarlığın aldatmacasını açığa çıkarır.’’ Tolstoy- İlkesiz Yaşam
0 Yorumlar