Giriş
Bir seçim yalnızca oyların sayıldığı teknik bir süreç değildir.
Sandık, bir toplumun kendine tuttuğu aynadır: Kim olduğumuzu, kim olmak istediğimizi ve hangi yöne yürümeyi seçtiğimizi gösterir.
Kıbrıs’ta yapılan son seçim, bu anlamda yalnızca bir siyasal tercih değil; toplumsal hafızanın, kimlik arayışının ve çözüm tahayyülünün yeniden şekillendiği tarihsel bir dönemeçtir.
Yeni Bir Dönemin Eşiğinde
Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman’ın tüm bölgelerde üstünlük sağlayarak Cumhurbaşkanı seçilmesi, halkın federasyon temelli çözüm arzusunu yeniden dile getirmesi olarak okunabilir.
Bu sonuç, yalnızca bir lider değişimi değil; aynı zamanda Kıbrıs Türk toplumunun geleceğe dair yeni bir yön çizme iradesidir.
Sandıkta verilen mesaj, statükonun sessiz onayı değil; değişim talebinin demokratik ifadesi olarak anlam kazanmaktadır.
İki Vizyon, İki Kimlik
Erhürman’ın birleşik Kıbrıs vizyonu ile Ersin Tatar’ın iki devletli çözüm yaklaşımı arasındaki ayrışma, yalnızca politik düzlemde değil; kültürel, tarihsel ve sosyolojik bir kimlik çatışması olarak da okunabilir.
Bu farklılık, Kıbrıs Türk toplumunun kendini hangi tarihsel referanslar üzerinden tanımladığına ve geleceğini hangi değerlerle kurguladığına dair derin bir sorgulamayı da beraberinde getirmektedir.
Bir taraf “ortak gelecek” fikrini savunurken, diğer taraf “ayrı varoluş” vurgusunu öne çıkarıyor.
Bu tartışma, aslında Kıbrıs’ın sadece bugünü değil; toplumsal belleğini ve gelecek tahayyülünü de yeniden inşa ediyor.
Türkiye ve Bölgesel Etkiler
Türkiye’deki siyasi çevrelerin seçim sonuçlarına yönelik açıklamaları, Kıbrıs meselesinin yalnızca Lefkoşa’nın değil; Ankara, Brüksel ve Washington’un da gündemi olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Kıbrıs, artık sadece bir ada değil; Doğu Akdeniz’in stratejik nabzını tutan jeopolitik bir merkezdir.
Bu nedenle seçim sonuçları, bölgesel denklemler, enerji politikaları ve diplomatik ilişkiler açısından da yeni bir okuma gerektirmektedir.
Her siyasi yönelim, sadece iç dinamikleri değil; uluslararası dengeleri de doğrudan etkilemektedir.
Kalemin Gücü, Ekranın Gölgesi
Seçim süreci boyunca dijital medya ve sosyal ağlar, yalnızca iletişim mecrası değil; siyasal yönelimlerin ve toplumsal algıların yeniden üretildiği bir platform hâline gelmiştir.
Her paylaşım, bilinçli ya da bilinçsiz biçimde, kamuoyunun nabzını etkileyen bir mikro-politik müdahaleye dönüşmüştür.
Bu ortamda yazan her kalem, yalnızca bireysel bir ses değil; kamusal sorumluluk taşıyan bir aktör konumundadır.
Dolayısıyla tarafsızlık, susmak değil; hakikati manipülasyondan arındırarak topluma sunabilme cesaretidir.
Gerçek gazetecilik, kalabalığın gürültüsünde ses yükseltmek değil; doğrunun izini sessizce ama kararlılıkla sürmektir.
Sonuç
Kıbrıs seçimleri, bir tercihten öte bir yönelim, bir kimlik beyanı ve bir toplumsal irade ifadesidir.
Sandık, bu kez yalnızca oyları değil; Kıbrıs Türk halkının gelecek tahayyülünü ve vicdanını da ölçmüştür.
Bu yazı, herhangi bir tarafı savunmadan, süreci toplumsal, siyasal ve etik bir perspektiften değerlendirmeye çalışmıştır.
Çünkü kalem, yalnızca bugünü değil; yarını da kayıt altına alan bir hafıza aracıdır.
Ve her kayıt, toplumun vicdanında yankılanan o sessiz soruyu yeniden hatırlatır:
“Biz gerçekten hangi yöne bakıyoruz?”
ilgili link
https://kayazakir.blogspot.com/2025/10/zakir-kaya-kbrsta-sandk-ve-kimlik.html




0 Yorumlar